
Şiddet nedir?
Şiddet, güç ve baskı uygulayarak kişiye fiziksel veya psikolojik zarar veren her türlü davranıştır. Ancak birçok kültürde şiddet denildiğinde akla yalnızca fiziksel zarar gelmektedir. Ancak bir bakış, jest veya ses tonuyla kişiyi kötü hissettirmek suretiyle de şiddete başvurulabilir. Olumsuz duygu aktarımı psikolojik şiddettir. Ve bu tür çok yaygın olmakla birlikte pek tanınmamaktadır.
Kültür erkek şiddetini nasıl beslemektedir?
Kültürümüz de dahil olmak üzere dünyada pek çok kültürde erkek çocuk kız çocuktan daha değerli olarak görülür. Çocuğun cinsiyeti öğrenildiğinde çocuk erkek ise sevinirken, kız çocuk haberi geldiğinde ise en ılımlı ifadeyle ‘Olsun…O da evlat’tır.
Kadın ve erkek yetiştirilme stilleri arasındaki farklar erkeğin kadın üzerinde şiddet uygulamasına ortam hazırlamaktadır. Kız çocuğu ister büyük ister küçük olsun, erkek çocuğunun arkasını toparlayan ve çoğu zaman ona bakım veren pozisyonundadır. Aynı yaşta olsalar bile, kız çocuğu çekip çeviren, hizmet veren, erkek çocuğu ise ne isterse ayağına getirilen hizmet alan bir sistemde büyür.
Benzer bölme, namus konusunda da yapılır. Kızın namusunu herkes korumaya yeltenirken, erkeğin doğuştan getirdiği ve hiçbir koşulda kirlenmeyen bir namusu vardır. Ailedeki hemen herkes, kız çocuğunun giyim kuşamı ya da arkadaşları konusunda söz sahibidir. Ancak, erkek çocuğunun cinsel organı doğduğu günden itibaren sergilenir, onun istediği yerde ve zamanda istediği kişiyle görüşme hakkı vardır; erkektir, yapar.
Bununla beraber kadın, alınan verilen bir şey olarak görülür. Kız almak- kız vermek sözünün parantez içindeki anlamı, kadının mülkiyetinin birinden ötekine geçtiğidir. Bilinçdışı olarak toplum, kadını ayrı bir insan değil, erkeğe ya da başkasına ait bir nesne olarak algılanmasını pekiştirmektedir.
Kültür, kadına ve erkeğe neyi nasıl hissedeceğini ve ne tepki vereceğini de öğretir. Kız çocuğu için uygun görülen daha çok sakinlik, hanım hanımcık olmak, utangaçlık, sessizliktir. Ancak erkek çocuğun ‘’adam gibi adam’’ olması yani sert olması beklenir. Kızması, öfkelenmesi ve şiddet göstermesi meşrulaştırılır ve bu durum erkekliğiyle özdeşleştirilir: Erkektir yapar, sen alttan al. Buna ek olarak, sevgi ve şefkat gösteren erkeğe hoş bakılmaz, karısına iyi davranan, onun fikirlerini önemseyen erkek kılıbıklıkla ya da kadını şımartmakla suçlanır. Oysa, iki insanın birbiriyle şefkat ve sevgiyle ilişki kurmasından daha doğal daha insani ne olabilir?
Böyle bilgilerle ile büyüyen bir erkek çocuğu, yetişkin olduğunda ona istediğini vermeyen bir kadın karşısında nasıl bir tavır alır? Ya da partnerine şefkatle yaklaşabilir mi?
Toplumun en küçük birimidir aile; kültürün beslendiği kaynaktır. Daha sağlıklı bir toplum için, herkesin sorumluluk alması gerekir.
Şiddetin çocukluk dönemi ile bağlantısı nedir?
Benlik algısı ve olumsuz duygulara tolerans 0-6 yaşta ilk bakım verenlerle kurulan ilişkinin ürünüdür. Bu dönemde bakım verenlerinden zaman zaman iyi zaman zaman kötü duygular alır çocuk. Aldığı iyi duygular sayesinde kendini ve dünyaya karşı olumlu bir temsil oluştururken, kötü duygular sebebiyle de olumsuz bir temsil oluşturur. Sevgi ve şefkat gördüğünde iyi temsil büyür. Ancak, ötekiyle ilişki kurmak aynı zamanda kırılmak demektir, çünkü ötekinin sınırlarını, kapasitesini, potansiyelini de görür. Örneğin, çocuk büyüdükçe memeden ayrılır, annesi işe gidebilir ya da komşunun vazosunu kırmaması gerekir. Gerçek hayatla yüzleşirken yaşadığı kırılmalarda sevgi ve şefkatle yaklaşılmadığında çocuğun kötü temsili büyür. Sağlıklı olan, olumlu duyguların artarak ilerlemesi sonucunda iyi temsilin giderek büyümesi ve bir süre sonra kötü temsili kapsayarak olumlu ve olumsuz yönleri olan ancak olumlu tarafı ağır basan tek bir temsil oluşmasıdır. Çocuk bu yolla sadece bütün bir benlik oluşturmaz aynı zamanda olumsuz duyguların yıkıcılığının altında kalmaktan kurtularak duygularını düzenleyebilme yetisi kazanmaktadır.
Bu yetiyi kazanamamış kişi, reddedilmek, hayal kırıklığına uğramak, beklentinin gerçekleşmemesi, sınır konması, yetersiz ya da başarısız olmak gibi doğal ve insani durumlarda kendisini hemen siyah tarafta algılamaya başlar. Ve bunun sonucunda çok yoğun yıkıcı duygular hisseder. Bu duyguya tahammül edemediğinde ötekine yansıtmaya başlar, bunu psikolojik veya fiziksel olarak yapabilir. Buradaki amaç, hissedilen olumsuz duygudan ötekine yükleyerek kaçmaya çalışmaktır.
Bu yetileri gelişmemiş ve partneri tarafından reddedilen birini düşünün. Bu bilgiler ışığında şöyle bir senaryo ortaya çıkacaktır:
Kişinin zihninde partneri tarafından sevildiği için kendisini değerli ve mutlu hissettiği anlar; diğer tarafta da reddedildiği için kendisini değersiz, mutsuz, dünyası yıkılmış hissettiği anlar olacaktır. İyi hissettiği anlarda ona karşı yoğun sevgi duygusu, kötü hissettiği anlarda ise ona karşı yoğun nefret duygusu besler ve zarar verdiği fantaziler kurar. Hem kendini hem karşısındakini bir siyah bir beyaz olarak algılar. Partneri başkasını bulduğunda reddedilme kesinleşmiş olur ve bunun duygusu o kadar yoğun olur ki siyah tarafta beslediği duygular körüklenir ve fantazileri hayata geçirir.
Kendisini bir bütün olarak algılayan, yeteri kadar değerli gören, olumsuz duyguları düzenleme yetisi olan biri benzer senaryoda, insanların bazen reddedileceğini, bazılarının kendisini beğenip bazılarının beğenmeyeceğini algılayabilir ve kötü hissetse de bir süre sonra kendisini yatıştırabilir.
Şiddet uygulayanlar aslında asıl mağdurlar mıdır?
Mağdur veya zalimin bir başka çıkış noktası ise çocukluk travmalarıdır. İnsan beyni deneyimlediği bir travmayı tekrar ederek bu travmanın duygularından kurtulacağını sanır. Çocukluk döneminde evde fiziksel ya da psikolojik şiddet uygulandığında çocuk, şiddet uygulayanı, cani, kötü aynı zamanda otorite ve güçlü vb. sıfatlarla zihninde konumlandırmaya; şiddet uygulananı ise aciz, zayıf, zarar gören, değersiz vb. sıfatlarla algılamaya meyillidir. Çocuğun bu olayın duygusundan kurtulmak için yapacağı şey ya kendisi benzer şiddet uygulayan rolüne girmek yani saldırganla özdeşim kurarak üstün tarafta kalmak ya da kendisine şiddet uygulama potansiyeli olan kişileri hayatına çekerek mağdur tarafta kalarak aynı ilişki sistemini devam ettirmektir. Çoğunlukla ikisini de yapar, bazı ilişkilerinde mağdur olur bazı ilişkilerinde zalim. Sağlıklı ilişki onun için bir bilinmezdir. Ve, bildiği cehennem bilmediği cennetten her zaman iyidir.
Bazen de çekirdek ailede şiddet uygulayan olmaz, her şey yolunda gibi görünebilir. Ancak birkaç üst nesile bakıldığında pek çok travmaya maruz kalındığını görürüz. Örneğin, birkaç nesil önce birileri savaşa gitmiş, birini öldürmüş ya da yaralanmış olabilir, tacize veya tecavüze uğramış olabilir. Belki birkaç nesil öncesinde ailede şiddet gören birbirine kötü davranan üyeler olabilir. Ancak, bunlar genellikle sır olarak saklanır, kelimeye dökülmez. Bu durumda, bu olayların duygusu ailenin üzerinde dolaşır ve nesilden nesile bakışla, mimikle, ses tonuyla transfer edilir.
NE YAPMALI?
Kültür aileden bağımsız değildir. Aile içindeki inanış ve tutumlar değiştikçe, yavaş yavaş kültürün de bu değişime uyumlandığını görebiliriz.
Bu bilgiler ışığında ailelerin önce kendilerine sonra çocuklarına öğretmesi gerekenleri şu şekilde sıralayabiliriz:
‘’Sen prens değilsin, sen prenses değilsin. Kimse sana prens gibi davranmak zorunda değil. Kimse sana prenses gibi davranmak zorunda değil.’’ İlk bir yaşına kadar bebek kendinde tanrısal bir güç hisseder. Çünkü, ne ihtiyacı varsa aklından geçirmesiyle anında ihtiyacı karşılanır. Anne baba için, bebeğin tabiri caizse kölesi olmak, bu dönem için iyi bir şeydir. Çünkü bebek, fiziksel ve psikolojik olarak tek başına hayatta kalamaz, ne zaman çağırsa gitmek, ne ihtiyacı varsa yanında olmak ve o ihtiyacı şefkatle karşılamak şarttır. Ancak, bir yaşından sonra yavaş yavaş, şefkat göstererek, terörize etmeden çocuğu gerçek hayata hazırlamak gerekir. Gerçek hayatta sınırlar, gecikmeler, aksilikler, kırgınlıklar, reddedilmeler vardır. Çocuğu yavaş yavaş bunlara hazırlamak gerekir. Aksi halde, tüm yaşamı boyunca başta partneri olmak üzere herkesin ona prens ya da prenses gibi davranmasını bekleyecek, beklentisi gerçekleşmediğinde partnerini zorlayacaktır.
‘’Olumlu ve olumsuz duyguları herkes hissedebilir, normaldir. Ancak bu ötekine şiddet uygulamayı meşrulaştırmaz.’’ Anne ve babanın bunu öğretebilmesi için kendilerinin olumsuz duygularıyla barışması, düzenleyebilmesi ve fizilksel ve psikolojik şiddetten kaçınması gerekmektedir. Onlar yetişkin olarak ‘’Dayanamadım, burama kadar geldi, hakaret ettim, bağırdım’’ derse çocuk da büyüdüğünde aynı cümleleri kuracaktır. Çocuk ‘’dayanabilmeyi’’ yetişkinlerden öğrenir.
‘’Reddedilmek normaldir. İnsanlar bazen seni reddeder. Senin de reddetmeye hakkın vardır.’’ Bunu bilginin öğretilmesi için çocuğa aile içinde hayır deme, reddetme, başkasına zarar vermediği ve başkasının sınırını ihlal etmediği sürece kendi sınırlarını koruma hakkının verilmesi gerekir.
Bu bilgiler, bazıları tarafından bilinen bazılarının ise ilk kez duyduğu bilgilerdir. Dile getirmesi bile pek çoğu için zorken, uygulaması daha zordur. Ancak, anne ve baba kendini tanımaya niyet eder, bu tip duygularının olduğunu fark ettikçe üzerinde çalışırsa, yalnızca çocuğuna değil sonraki nesillere de faydası olur. Çalışmazsa bu duyguları bilinçdışı bir şekilde çocuğuna yansıtır. Çocuk, olumlu ve olumsuz her değişimi kopya etmeye meyillidir.
Klinik Psikolog Şeyma Koçak
[…] Placebo etkisi, birçok faktörün bir araya gelmesiyle ortaya çıkar ve karmaşık bir psikolojik ve fizyolojik süreçtir. İşte placebo etkisinin çalışma şekli hakkında bazı önemli […]
[…] yaşayan expatlar için bu öneriler, psikolojik sağlıklarını korumalarına ve yeni yaşamlarının keyfini çıkarmalarına yardımcı […]