
Ayrışmak, ruhsal ve fiziksel olarak ötekinden farklı olduğumuzu hissetmek ve uygulamak demek. Bilinç düzeyinde hepimiz ayrı insanlar olduğumuzu, farklı karakterlerimiz olduğunu düşünürüz, biliriz. Ayrışmaktan kast ettiğim şey, bilinçdışında bunu hissetmek. Pek çok insan farkında olmadan ayrışma sorunu yaşıyor. Bu iki şekilde olabilir. Fiziksel hastalıklarda ayrışamamak ve duygu olarak ayrışamamak.
Fiziksel olarak ayrışamamak deyince aklına fiziksel olarak ayrı olduğunu algılayamamak gelsin aklına. Nasıl yani? Şöyle..
Sevdiğin biri fiziksel olarak hastadır, bir süre sonra sen de kendini hasta gibi hissetmeye başlarsın. Mesele, annende migren vardır, yaşın ilerledikçe sende de migren çıkar. Hatta yaşın ilerledikçe sadece hastalıklar değil duygusal yönlerinle de annene benzemeye başladığını fark edersin. Yaşlandıkça anne babasına benzediğini dile getiren pek çok insan duydum. Bunlar tesadüf değil. Annenden ayrıştıkça, migrenin de yüksek ihtimalle iyileşeceğini ya da ondan aldığın kadarıyla azalacağını söylesem ne derdin? Ruhsal olarak sağlıklı ayrışmadıkça özellikle ilk bakım verenlerimizin fiziksel ve duygusal sorunlarını üzerimizde taşırız.
Bazen de bedensel uzuvları insana yabancı gelir. Ona ait değilmiş gibi gelir. Klinik gözlemlerim sonucu şöyle bir çıkarımım oldu, özellikle ilk bakım verenlerle fiziksel olarak benzerlik varsa, mesela yüzü babasına çok benziyorsa, kişi o bölgeyi kendine ait değil de babasına ait gibi algılayabiliyor bilinçaltında. Yüzüne bakınca babasını görüyor. Bunun başka sebebi de, küçükken bakım veren ya da verenler çocuğu aşırı işgal ettiğinde, çocuk bedenini onların bedeni sanıyor çünkü hiç söz hakkı yok üzerinde. Bunu ilerleyen dakikalarda çeşitli örneklerle detaylandıracağım.
Duygu olarak ayrışamamak da psikolojik olarak kendini ötekiyle aynı zannetmek diyebiliriz.
Şunu unutma iyi ya da kötü tüm duygular bulaşıcıdır. Özellikle bağ kurduğumuz insanların duyguları. Sevdiğin biri çok üzgündür sen de onun kadar üzülürken bulursun kendini. Sevdiğin 10 birim üzülüyorsa, senin 2-3 birim üzülmen normaldir ve insanidir. Ama 10 birim üzülüyorsan beynin seninle onu karıştırıyor demektir. İkiniz aynı acıyı çekiyorsunuzdur ve bunun kimseye faydası yoktur.
Bazen de insanlar kendi olumsuz travmatik duygularını sana yükleyerek rahatlarlar. Bunu bilerek ya da bilmeyerek yapabilirler. Özellikle aile içinde olumsuz duygu aktarımı çoktur çünkü kurduğumuz bağ ne kadar güçlüyse aktarılan duygu da o kadar yoğun olur.
Bir duyguyla örnek vereyim, annenin değersizlik duygusu varsa, bunu fark etmeden sana transfer etmiş olabilir. Sen de hiçbir somut delil olmamasına rağmen değersiz hissediyor olabilirsin. Hatta çoğunlukla, bu duygu aktarımını doğrulamak adına değersiz hissedeceğin durumlar yaratabilirsin. Benzer durum kolektif olarak da gerçekleşebilir. Ailede kendine acıma duygusu yoğunsa, sen de fark etmeden kendine acır halde bulabilirsin kendini. Maddi ya da manevi olarak ortalama ya da iyi durumda olmana rağmen, sürekli kendine acıma duygusu hisseder ve öyle durumlar yaratırsın ki kendine acıma, üzülme duygusunu haklı çıkarırsın.
Ayrışma Problemi Yaşadığının Göstergeleri
1- Onay alma ihtiyacın fazla olabilir. Fiziken ve ruhen ötekine bağlı yaşarsın. Genel olarak karşı tarafın fikrine, onayına muhtaç olduğun ilişkiler kurarsın.
2- Sık öfkelenirsin. Neden mi? İnsanlar senin istediğin gibi giyinmezse, yemek yemezse, çalışmazsa hatta yaşamazsa sinirlenirsin. Hemen laf atarsın. Öyle de giyinilir mi! Bu da denir mi! Tek doğru seninkidir, diğerlerinin ki yanlış. Dünya zihnindeki gibi olsun istersin. Olmayınca öfkelenirsin.
Bu yüzden de hep ötekilerini bir şeylere ikna etmeye çalışırsın. Diyelim ki sen kahve seviyorsan, en güzel içecek kahvedir. Herkes bunu böyle bilmelidir. İnsanları ikna çaban sürer gider. Çay söyleyen arkadaşına, çay da içilir mi yağ, diyerek kötü duygu atarsın hemen. Ya da başka partiye oy veren arkadaşınla onu ikna etmek için uzun uzun tartışmalara girersin.
3- Yalnız kalmakta zorlanırsın. Kendi başına etkinliklere gitmek, yemek yemek bile zor gelebilir. Yapsan da sınırlıdır, kapasitenin altında yapıyorsundur.
4- Sürekli insanların niyetini/aklını okursun. Çünkü madem dünya benim zihnimdeki gibi bir yer, o halde dünyadaki herkes de benim zihnimdeki gibi düşünüyordur, şeklinde bir algın vardır. Başka bir düşünce başka bir sebep aklına gelmez. Mesela, yetersizlik duygun varsa, sana her şey onu hatırlatır. Arkadaşın bir sabah selam vermeden yanından geçse, seni sevmediği, küçümsediğini varsayarsın. Belki dalgındı, belki kötü bir gün geçirmişti… Bunlar aklına gelmez.
5- Başkasının duygusundan çok etkilenirsin. Biriyle görüştüğünde iyi hissediyorsa hemen iyi hissedersin ya da tam tersi kötü hissediyorsa sen de hemen duygusunu alır, kötü hissedersin.
Ayrışamamış, iyisiyle kötüsüyle kendi bütünleşik benliğini oluşturamamış bireylerde kararsızlık çok olur. İçinde bir sürü benlik parçası vardır, annesi, babası, büyükanneleri, ilkokul öğretmeni…. Her an biri aktive olur, bir kahve sever bir çay. Bir bakmışsın tiyatroya gidiyor başka bir gün tiyatroyu eleştiriyor. İçindeki sesler karışır. Yani, ayrışamıyorsa birisi, sık sık karar değiştirebilir, etrafındaki insanlara göre giyim kuşamdan tutun da yeme içmeye kadar sevdiği şeyler, hobileri hep değişkenlik ve tutarsızlık gösterir. Çünkü içsel ihtiyacına göre değil başkasının duygusuna göre hareket ediyordur.
Peki ayrışamamanın kökeni/ sebebi ne?
Doğduğumuzda kendimize ve dünyaya ait bir benlik algımız yoktur. Özellikle ilk 12 ay, kendi bedenimizi, duygularımızı anlamayız, ve bize bakım verenlerin beden ve duygularından pek ayırt edemeyiz.
Örnek verecek olursam, en son ne zaman bebekle vakit geçirdin bir hatırla. Bir bebek görmüşsündür etrafında muhakkak, ona mimik yaptığında seni taklit eder, değil mi? Güldüğünde o da güler. Bu, keyifli olduğu için değil, seninle kendini ayırt edemediği için yapar. Onun zihninde sen ve o ayrımı yoktur. Sen üzgünken bebek de ağlar, huzursuzdur. Vardır mesela, ağlayan bebekleri sakin biri tuttuğunda bebek bir süre sonra sakinleşmeye başlar. Tutan kişinin duygusunu hemen içine alır çünkü. Bu, bebek için normal bir davranıştır. Bir yaştan itibaren hareket alanı genişler bebeğin, bedenini fark etmeye, emekleme hareketleri yapmaya başlar. Daha sonra emekledikçe dünyayı keşfetmeye ve merak duygusuyla hareket etmeye başlar.
İşte burası çok önemli. Bebek bedenen ve ruhen ayrı bir varlık olduğunu fark etmeye başlıyor. Eğer buna izin verilirse, büyüdüğünde az önce söylediğim sorunları ya çok az yaşıyor ya hiç yaşamıyor. Ama maalesef pek çok anne baba, fark etmeden ayrışma-bireyleşme sürecine ket vuruyor. İyi niyetle yapılan bu davranışlar yetişkinlikte büyük ruhsal sorunlara yol açıyor. Nasıl mı?
1– Çoğul konuşarak. Karnımız acıktı, uykumuz geldi, hastalandık, düştük dizimiz acıdı…. Cümleler tanıdık geliyor mu?
2- Zorla çocuğun yerine konuşarak/karar vererek... Mesela bebek yemek istemiyor, zorla yediriyorlar, acıktı anlamaz o şimdi diyerek… Acıkırsın anlamazsın, üşütürsün anlamazsın… Bu cümleler nasıl bir mesaj veriyor? Sen kendi bedenini ve duygunu bilmezsin. Ben bilirim, çünkü biz aynı kişiyiz.
3- Kendi kaygı/korkularını bakışla, mimikle, davranışla aktararak… Mesela, ilk yıllarda dünya çocuk için adeta bir laboratuvardır. Her şeyi merak eder, keşfetmek ister. Bir yandan merak bir yandan korku yaşar. Diyelim ki, çocuk parka gittiler ve etrafı merak ediyor. Dolanıyor etrafta. Bu onun için yeni bir şey olduğu için korkuyor arada dönüp anne ya da babaya bakıyor eğer yeşil ışık alırsa devam edebilecek. Ama bunun yerine, korkuyla bakıyorlarsa, aman gitme düşersin, aman yapma düşürürsün, sakın gitme bak abiler kızıyormuş… Bu tutum çocuğun ayrı bir birey olma girişimlerini sabote eder, dünyaya açılmasını engeller. Her zaman korku ve kaygı yaşamasına sebep olur.
Peki Ayrışmak için neler yapmak lazım?
Ama merak etme, hiçbir şey için geç değil. Kaç yaşında olursan ol, bunu düzeltebilirsin. Düzeltmek için. Şimdi anlatacağım teknikleri hayatına geçirmen gerek.
İlk teknik duygunun kaynaklarını bulup ayrıştırmak.
İlk adım, Rahatsız olduğun duyguyu belirlemek. Örneğin, mağdur olmak duygusu olsun.
İkinci adım, çocukken mağdur olma duygusunu nerelerde yaşadığını araştırmak. O anları bulup duygusunu hissetmek ve temizlemek.
Üçüncü adım, sen küçükken kimin mağdur olma duygusu vardı? Hatırlamıyorsan hayal et, biri mağdur olsaydı bu kim olurdu? Diyelim ki aklına annem geldi. O zaman yüksek ihtimalle bir kısmı annenin. Kendine sor: ne kadarı annene ait? Diyelim yüzde 40 ı. O zaman annene ait olan kısmını ona iade edip ayrıştırma yapmak.
Ayrıştırma cümlelerini şöyle kurabilirsin “annem başka biri ben başka biriyim, mağdur olmak duygusunun %40 ı annemin duygusu, ona iade ediyorum” gibi ototelkin cümlelerini üç ile altı ay arası yapmak ayrışmayı bilinçdışına öğretir.
- Bu oto telkini aynaya bakarak da yapabilirsin. Böylelikle yalnızca işitsel değil görsel olarak da bilgiyi vermiş olursun.
- Bu oto telkini annen yanındayken içinden yapabilirsin. Hem bilincin hem bilinçdışın görerek ve duyarak kolay öğrenir.
- Ayrışmak istediğin insanın resmi ile kendi resmine bakarak ayrışma cümlelerini söyleyebilirsin.
İkinci kritik teknik ise, Günlük hayatta kullandığın dili değiştirmelisin. Sana göre, bana göre, bence, sence, tercih ediyorum, sen ne düşünüyorsun gibi ben ve sen ayrımını ifade eden kelimeler seçerek bilinçdışına senin başka diğer insanların başka biri olduğu mesajını verirsin. Örneğin, Sana göre sütlü kahve güzel, bana göre tavşan kanı bir çay. Ya da şu an ihtiyacım oturmak, senin ihtiyacın ne? Gibi ayrıcı kelimeleri yerleştirmek.
Her gün kendine bugün nasıl hissediyorsun, şuan ki duygun ne? Gibi kendi duygularınla temas etmeni sağlayacak sorular sorup bekleyebilirsin. Ve gelen duyguları etiketleyebilirsin. Bu egzersiz kendi duygularını tanımana ve hızlıca fark etmene yardımcı olacaktır.