
Kıskançlık, doğal bir duygudur. İnsanlar arasında rekabetin olduğu bir dünyada yaşıyoruz. Kadınlar, beğenilmek ister; erkekler de aynı şekilde. Zaman zaman, çevrenizdeki rakipleri elemeniz gerekebilir, çünkü beynimiz en iyisini seçmeye programlanmıştır. Bazen bize kültürel olarak, ekonomik olarak ya da psikolojik gelişim olarak denk insanları seçeriz bu durumda bu kişiyi elimizde tutmamız gerekir. Bazen bizden bir tık yukarıda birini seçeriz, yine bir yönden daha iyi olmamız gerekir ki bu kişi başkasına gitmesin. Ancak, bazen rekabet edecek durumda olmayabiliriz, bu durumda kıskançlık ortaya çıkabilir. Burada, kıskançlık normaldir.
Peki, kıskançlık patolojik hale nasıl gelir? Kişi, kıskançlık duygularını deneyimleyebilir ve bu duyguları partneriyle paylaşabilir, bu da doğaldır. Partneri bu taleplere uymamayı tercih edebilir, bu da normaldir. Ancak, kişi partnerini zorlamaya, manipüle etmeye çalışıyorsa, bu durum patolojik bir hale dönüşebilir.
Patolojik kıskançlık durumunda, kişi kıskançlık duygularının çocukluk temsillerine bakmalıdır. Örneğin, bir kadın başarılı bir rakibini kıskanıyorsa, kendi başarısızlık duygularını çözmelidir. Kıskançlığın altında genellikle derin, fark edilmeyen duygular bulunur, bu da rekabet, şüphecilik, kaybetme korkusu ve değersizlik duygularını içerebilir.
Kıskançlık genellikle yalnızlıktan korkma duygusuyla da ilişkilidir. Bir kişi, partnerinin başkalarıyla sosyal olarak etkileşimde bulunmasından rahatsızlık duyuyorsa, bu durumda yalnız kalamama duygusu etkili olabilir. Kıskançlık, rekabet, şüphecilik, kaybetme korkusu, değersizlik duygusu gibi daha derin duyguların bir yansıması olabilir ve genellikle ikincil duygulardan kaynaklanabilir.
Gerçekten bağ kuran insanların kıskançlık duyguları daha azdır. Gerçek bağ kuruyorsan kıskanmanı gerektirecek bir durum olmaz. Oluyorsa, yine bu çocukluk çağı deneyimleri ile ilgilidir. Çoğunlukla, terk edilme korkusuyla ilişkilidir. Ancak, ilişkide partnerlerin birbirlerinin özgürlüğüne saygı göstermek, her iki tarafın da bağımsız olmasına, gitmesine izin vermek önemlidir. Aksi halde, ilişki boğucu hale gelebilir ve gerçek bir bağ kurulamaz.
Monotonluk da kıskançlığı etkileyen bir faktör olabilir. İnsan beyni duygularla temas ettikçe bir süre sonra bu duygular azalır. Beğenme, çekici bulma, hoş bulma gibi duygular da yoğun bir şekilde yaşandığında bitmeye başlar. Bitince kişinin beyni tekrar bir arayışa girer. Kıskançlık bu durumda da kendini gösterir. Kişi kendini sürekli güncelliyor, geliştiriyorsa 6 ay önceki hali ile bugünkü hali arasında olumlu anlamda gelişimler varsa partneri zaten sürekli farklı insanla ilişki kuruyormuş duygusunu yaşar. Çünkü 6 ay önce tanıştığı adamla bugünkü adam arasında farklar var. Başka insan arama ihtiyacın olmaz. Aksi halde, şöyle olabilir, bir taraf kendini geliştiriyor öteki taraf geliştirmiyor ise bu durumda geliştirmeyen taraf geliştireni kıskanmaya başlar. Geliştiren de ötekini beğenmemeye başlıyor.
Kıskançlıkla ilgili başka bir boyut, yansıtma savunma mekanizmasıdır. Yansıtma mekanizması, kişinin kendinde olan bir duyguyu fark etmeden karşı tarafta varmışçasına ifade etmesidir. Bir kişi, partnerini beğenmeyi bırakabilir ve başkalarını arama isteği duyabilir, ancak bu duyguyu kabul etmek zordur ve partnerine yansıtılır. Sanki partneri başkasına gitmek istiyormuş gibi algılar ve hatta kavga çıkarır.
Sosyal ortamdaki kıskançlıkta da rekabet mekanizması çalışır.
Rekabetin temel nedeni, karşı cins tarafından tercih edilmektir. Bir grup içinde yer alan kadınlar arasında, en cazip özelliklere sahip olan kadınlar genellikle erkekler tarafından seçilir. Bu kural aynı şekilde erkekler için de geçerlidir. Kadınlar, diğerlerinden üstün özelliklere sahip erkekleri tercih ederler. Bu nedenle, her zaman hemcinslerinden daha üstün olma arzusu vardır; daha yüksek bir pozisyon, daha çekici bir görünüş, daha yüksek entelektüel kapasite, daha iyi bir vücut veya ekonomik durum gibi. Başka bir erkekte bulunan olumlu bir özellik, diğerinde olsa ne olur ya da olmasa ne olur? Eğer varsa, kadın genellikle o erkeği tercih eder.
Hemcinsinden hoşlanmamak da buna bağlıdır. O hemcinsimde bulunan ancak bende olmayan bir şey var ve bunu kısa sürede elde etmek zordur. Bu durumda, onu kötü görmeye başlarım, onu gördükçe rahatsız olurum. İki seçeneğim var: Ya onu kötü görmeye devam ederim ya da onun sahip olduğu özellikleri kopya edip kendimi geliştiririm.
Çocuklukla bağlantı, duyguları ve düzenlemeyi öğrendiğimiz yerdir. Eğer ebeveynler rekabetçi ve kıskançsa, çocuk da aynı davranışları öğrenebilir. Ebeveynler rekabetçi ve bu rekabeti kendini geliştirmek yerine ötekine saldırarak dışa vuruyorsa, çocuk da bu şekilde davranmayı öğrenir. Çocuklukta yaşanan deneyimler, yetişkinlikteki ilişkileri etkiler. Ebeveynlerin bölme duygusu varsa, yani çocukları iyi ve kötü olarak bölüyorlarsa, sürekli başkalarıyla kıyaslıyorlarsa, çocuk da yetişkinlikteki ilişkilerinde bölmeyi ve insanları ya iyi ya kötü şekilde görmeyi öğrenir.
Çözüm, kıskançlık duygularının altında yatan duyguları keşfetmek ve çocukluktan gelen temsilleri anlamaktır. İlişkide olumsuz duyguların azaltılması, daha sağlıklı ilişkiler kurmaya yardımcı olabilir. Her ilişki, kişinin çocukluk hikayesinden etkilenir, bu nedenle geçmişle yüzleşmek ve bu bağlantıları anlamak önemlidir.